Diş Minesi, Neandertal ve İnsanın Hayatta Kalma Taktikleri Arasındaki Farkları Ortaya Koyuyor
Birleşik Krallık ve Portekiz’den arkeolog ve yerbilimcilerden oluşan bir ekip, yaklaşık 100.000 yıl önce Batı Avrupa’da yaşamış olan Neandertaller ile on binlerce yıl sonra aynı bölgeyi işgal etmiş olan insanlar üzerinde karşılaştırmalı bir çalışmayı tamamladı. İki popülasyonun bölgede hayatta kalma biçimleri arasındaki farklar çok açıktı.
PNAS dergisinde yeni yayımlanan bir makalede ayrıntılı olarak açıklandığı gibi; araştırmaları, beklenebileceği gibi, iki popülasyonun hayatta kalma ile ilgili davranış modellerinde bazı önemli farklılıklar ortaya çıkardı. En dikkat çekici olan ise bu keşiflerin, yalnızca eski insanlara ve Neandertallere ait dişlerden ve besin kaynağı olarak kullandıkları hayvanlardan alınan diş minesi örnekleri üzerinde yapılan çalışmalardan elde edilmiş olmasıdır.
Arkeolog ve çalışmanın araştırma danışmanı Alistair Pike, Southampton Üniversitesi (Pike’ın ana kurumu) tarafından yayınlanan bir basın açıklamasında, “Bu çalışma, bilimin son on yılda arkeoloji anlayışımızı ne kadar değiştirdiğini gösteriyor.” dedi.
“Daha önce, geçmişteki bireylerin yaşamları ve davranışları, kemiklerindeki izlerden veya kullandıkları eserlerden çıkarabildiklerimizle sınırlıydı. Şimdi ise kemiklerin ve dişlerin kimyasını kullanarak, Neandertallere kadar uzanan bireysel yaşam geçmişlerini yeniden inşa etmeye başlayabiliriz.”
Antik Çağlarda Neandertal ve İnsan Geçim Stratejileri
Araştırmacılar tarafından incelenen dişler, orta Portekiz’de Torres Novas yakınlarındaki Almonda Mağara sistemi içindeki kazılar sırasında ortaya çıkarıldı. Neandertaller günümüzden en az 100.000 yıl öncesinden başlayarak bu doğal sığınağı ilk kez işgal ederken, Magdalenian kültüründen insanlar çok daha yakın bir zamanda, 17.000 ila 12.000 yıl önce arasında değişen bir dönemde burada yaşadı. Her bir tür geride, iyi korunmuş birkaç diş de dahil olmak üzere çeşitli türlerde iskelet kalıntıları bırakmıştır.
Vücudun diğer kısımları gibi dişler ve onları kaplayan diş minesi de canlıların tükettiği gıdalardan oluşur. Diş minesinin kimyasal yapısı türden türe ve insandan insana farklılık gösterir, bu da dişleri incelenen insanların veya hayvanların beslenme tercihleri hakkında birçok değerli bilgiyi ortaya çıkarabilir.
Bu yeni çalışmada İngiliz ve Portekizli araştırmacılar, antik Homo sapiens ve Neandertal kuzenlerinin diş minelerinin kimyasal özelliklerindeki farklılıkları ölçmeyi başardılar. Bu farklılıklara dayanarak, Orta Paleolitik dönemde İber Yarımadası’nda yaşayan Neandertallerin çok geniş alanlarda dolaştıklarını ve kendilerine bol miktarda yiyecek sağlayacak büyük hayvanları kovalayıp avladıklarını belirlediler.
Buna karşılık, Üst Paleolitik dönemde Portekiz’de yaşayan erken modern insanlar, çoğunlukla daha küçük hayvanları avlayıp tüketiyor ve avlanma gezileri sırasında Neandertal öncüllerinin kat ettiği alanın sadece yarısı kadar bir alanı kaplıyordu.

Nesli tükenmiş gergedan türlerinin alt çenesi.
Lizbon Üniversitesinden Arkeolog João Zilhão, “Neandertal ve Magdalenian bireyleri arasındaki bölge büyüklüğündeki fark muhtemelen nüfus yoğunluğu ile ilgilidir.” dedi. “Nispeten düşük bir nüfusa sahip olan Neandertaller, rakip gruplarla karşılaşmadan atlar gibi büyük av türlerini hedeflemek için daha fazla dolaşmakta özgürdü. Magdalenian dönemine gelindiğinde, nüfus yoğunluğundaki artış mevcut bölgeyi azalttı ve insan grupları daha küçük bölgeleri işgal etmek, çoğunlukla tavşan avlamak ve mevsimsel olarak balık yakalamak için besin zincirinde aşağı doğru hareket etti.”
Profesör Zilhão’nun varsayımı mantıklıdır ancak tek açıklama olması gerekmez. İki farklı türü temsil eden Neandertaller ve eski insanların farklı tercihleri veya kalori ihtiyaçları olabilir ve av seçimleri en azından kısmen bu farklılıklara dayanıyor olabilir.
Antik Halkların Hareketlerini Kimya ile Haritalamak
Stronsiyum izotop oranları ve bunları ölçmek için kullanılan teknoloji, bu inanılmaz keşiflere yol açan kilit faktörlerdi.
Stronsiyum kayalarda bulunan kimyasal bir elementtir. Kayaçlar milyonlarca yıl boyunca yıprandıkça, içindeki stronsiyum yavaş yavaş bozunur ve kimyasal yapısını değiştirir, bu da sürekli gelişen izotop oranlarına yansır. Coğrafi konum bu bozunma oranını etkilediğinden, farklı yerlerden gelen kayalar benzersiz stronsiyum izotop imzalarına sahip olacaktır.
Ayrışma süreçleri ufalanan kayayı yavaşça toprağa dönüştürür ancak stronsiyum izotop oranları bu son dönüşüme rağmen korunur. Toprağın izotopik imzası, daha sonra besin zincirinde toprakta yetişen bitkilere ve bu bitkileri yiyen hayvanlara geçer. Eğer insanlar bu bitkileri veya hayvanları yerlerse, stronsiyumu emerler ve eşsiz stronsiyum imzası hala bozulmadan diş minelerinde birikir.
Stronsiyum nerede olduğunu bilir.
Bu tür şeyleri inceleyen bilim insanları için bu yol; insanlar, yedikleri gıdalar ve bu gıda kaynaklarının bulunabileceği coğrafi konum arasında açık bir bağlantı oluşturuyor.
Bu çalışmanın amaçları doğrultusunda İngiliz ve Portekizli bilim insanları, kalıntıları Almonda Mağarası’nın tabanından çıkarılan iki Neandertal ve bir insanın dişlerinden mine örnekleri çıkarmak için lazer ablasyon olarak bilinen bir teknik kullandılar. Bunlardan ilki yaklaşık 95.000 yıl önce yaşamışken, ikincisi yaklaşık 13.000 yıl önce mağarayı işgal etmişti.
Oxford Üniversitesi arkeoloğu ve çalışmanın baş yazarı Bethan Linscott, “Diş minesi aşamalı olarak oluşur ve bu nedenle bir bireyin yediği yiyeceklerin jeolojik kökenini kaydeden bir zaman serisini temsil eder.” dedi. “Linscott sözlerine şöyle devam etti: “Lazer ablasyonu kullanarak, diş minesinin oluşması için geçen iki ya da üç yıl boyunca stronsiyum izotoplarının değişimini ölçebiliyoruz.” Dişlerdeki stronsiyum izotoplarını bölgenin farklı yerlerinden toplanan tortularla karşılaştırarak Neandertallerin ve Magdalenian bireyinin hareketlerini haritalandırabildik. Almonda mağaralarının çevresindeki jeoloji oldukça değişken olduğundan, sadece birkaç kilometrelik hareketleri tespit etmek mümkün oldu.”
Araştırmacılar ayrıca mağaranın içinde iskelet kalıntıları bulunan birkaç hayvanın diş minesini de inceledi. Bu hayvanlar Neandertaller ve insanlar tarafından yemek için avlanmıştı ve dişlerinin stronsiyum izotop imzalarına dayanarak (hayvanları hareketleri sırasında tükettikleri bitkilerle ilişkilendiren) çevredeki manzara boyunca göçlerini izlemek mümkün oldu. Araştırmacılar ayrıca, hayvanların kış boyunca aktif olup olmadıklarına bağlı olarak değişeceğini bildikleri diş minelerindeki oksijen izotop imzalarını da ölçtü.
İngiliz ve Portekizli bilim insanları, bu sofistike analizden elde ettikleri verilere dayanarak, antik Neandertallerin yaz aylarında yaban keçisi, tüm yıl boyunca da at, kızıl geyik ve gergedan avladıklarını keşfetti. Bu hayvanları yaklaşık 230 mil karelik (600 kilometrekare) bir alanda takip ediyorlardı.
Magdalenian insanı ise Almonda mağara sistemini çevreleyen 115 mil karelik (300 kilometre kare) bir alanın sınırları içinde yaşayan tavşan, tatlı su balığı, kızıl geyik ve yaban keçilerini tüketerek hayatta kaldı.
Bu yeni çalışma, sonuçlarının büyük ölçüde çıkarım ve mantıksal tümdengelim yoluyla elde edildiği göz önüne alındığında olağanüstü bir başarıyı temsil etmektedir. İngiliz ve Portekizli araştırmacılar, tarih öncesi dönemlerden kalan sadece birkaç hominin ve hayvan dişini inceleyerek, Neandertallerin ve erken modern insanların geçim alışkanlıkları hakkında ayrıntılı bilgiler keşfedebildiler ve hem benzerlikleri hem de farklılıkları ayırt etmek için bunları karşılaştırdılar.
Kaynak: https://www.ancient-origins.net
Derleyen: Simge Kara
Diş Minesini Tamir Etmenin Yeni Bir Yolu Keşfedildi Bizsiziz

