Alexander Graham Bell ve Bilmediğimiz Yönü İle Kehanetleri

Bilim, her zaman ünvan sahibi kişilerin fikir ve çalışmalarından ibaret değildir. Bir mucidin bir asır önceden insanlığa yaptığı uyarılar da bilime yön verebilir.

Hepimiz Alexander Graham Bell ismini, kullanılabilir ilk telefonun icadı ile birlikte duyduk. O’nun mucit kişiliği, tüm dünya tarafından kabul edilen su götürmez bir gerçek. Ancak Graham Bell mucit kimliği ile sınırlı kalan bir adam değildi, geleceğe yönelik tutarlı tahminleri ve önerileri tarihin tozlu raflarından inen notlarla çağının çok ötesinde yaşayan bir üstattı Graham Bell.

National Geographic dergisi için yazılmış 1917 tarihli bir makalede Bell, fosil yakıtların kullanılıp kullanılmayacağına dair kesin bir tahminde bulundu ve daha sonra dünyanın “sıcak ev” olacağı konusunda spekülasyonları yazdı. Bu bir mucitten gelen iklim değişikliği tahminiydi.

Sadece bir mucit değil

Bell’in torunu Edwin S. Grosvenor’un yazdığı bir biyografiye göre, bir avuç bilim insanı hava kirliliğinin potansiyel küresel etkilerini bir yüzyıldan fazla bir süre önce tartışıyordu. Bell ise kendine has “sıcak ev” tahminleri ile iklim değişimine yönelik eğilimi önceden kestiren nadir bir insandı.

Grosvenor ve ortak yazar Morgan Wessen 1977’de yayınlaıkları biyografide şöyle yazmıştı: “1917’de o hava kirliliği hakkında düşünen az sayıdaki bilim adamı, kirli havanın Güneş’ten gelen ışınları engellendiğinde iklimin serinleşeceği ve enerji kapasitesinin düşeceğine işaret ediyorlardı.”

Bell ise bu durumu, “Güneş’in ısısının bir kısmını kaybedeceğiz. Bir çeşit sera etkisi olacağını düşünmekteyim… Net sonuç, seralar sıcaktır ve gittikçe ısınacağız” sözleriyle destekledi ve ortaya bir teori attı: Normalde uzaya yayılan Güneş enejisini Dünya’dan ayrılmadan kullanabiliriz.

“Sera etkisi” ifadesini ilk kez kullanan kişi olarak bilinen İngiliz fizikçi John Henry Poynting’in yazdıklarından yaklaşık on yıl önce Bell’in bu ifadeyi fikirleriyle birlikte kullandığı ortaya çıkıyor Bell, 1909’da hava kirliliğine “atmosferin sera etkisi” ve “örtme etkisine” değindi. Bilimsel düşünceleri hızla reddedilmeye başlandı.

1917’ye gelindiğinde Bell’in Washington’daki McKinley Manuel Eğitim Okulu’nun mezuniyet töreninde konuşma yapması istendi, burada dünyanın karşı karşıya kaldığı çok sayıda meseleyi belirtme fırsatı buldu. Konuşma, o yılın ilerleyen aylarında National Geographic dergisi için revize edildi ve ayrıca, “bir ömür boyu mumdan elektriğe” dünyanın karşılaşacağı zorlukları da dikkate alarak, kaynaklar tamamen kuruyana kadar kömür ve yağ kullanmayı bırakmayacağımızı öngörüyordu. Bell mucit kimliğinin dışında ilk defa düşünceleriyle dikkat çekmeye başlıyordu.

“Kömür ve petrol gittikçe yayagınlaşıyor, ancak kaynaklarımız sınırlıdır. Bir madenin kömürünü alabiliriz, ancak hiçbir zaman geri koyamayız. Yer altı depolarından petrol çıkarabiliriz, ancak onları tekrar dolduramayız.”

Kömür ve petrol ile ilgili olarak dünyanın yıllık tüketimi, her yıl gittikçe korkutucu rakamlara ulaşıyordu. Bell ise bu durumu “Artık arz edilen miktarı kontrol etmekte zorlanıyoruz. Kaynaklarımız tamamen bittiğinde biz ne yapacağız?” şeklinde dikkat çekici bir soruyla yorumluyordu.

Güneş enerjisinin tek çare olduğuna değindi

Yenilenebilir enerji savunucularından biri olan Bell, henüz faydalanmayı öğrendiğimiz şeyleri ve “Güneş ışınlarını doğrudan bir güç kaynağı olarak kullanmak” konusunda çalışmaları bulunuyordu. Öyle ki güneş enerjisini nasıl kullanacağına dair öneriler getiriyordu. torunu Grosvenor ve yazar Wesson’ın kaleme aldığı biyografisinde 1914’te güneş enerjisi cihazları için bir prototip bile çizmişlerdi.

“Her şehir veya kasaba, güneşe maruz kalan geniş çatı alanlarına sahip. Güneş’ten gelen ısıyı yakalamak – depolamak ve güneş aparatlarını evlerimizin çatılarında kullanmamak için hiçbir nedenimiz yok. Güneş ısısı, bir bacadan çıkan ısı gibi atık bir üründür, ancak bacalardan çıkan bu enerji bizim sonumuzu yaklaştırıyor. Güneş ısısını depolayıp kullanarak atıl durumdan faydalanmış oluruz.”

Biyoenerji kullanımı üzerine tavsiyeler

Bell, talaş ve mısır saplarından yapılmış alkolün yani biyoyakıtın kolaylıkla bulunabilir bir kaynak olduğunu savundu.

“Zaman geçtikçe dünya muhtemelen alkole bağımlı olacak ve alkolün güç kaynağı olarak kullanılmasını sağlamak için makinelerimiz değişecek, bu alanda mühendisliklerimiz gelişecek” sözleriyle adeta bugün yapılan biyoenerji çalışmalarını tarif ediyor. Şu an yosunlardan bakterilere kadar biyoyakıtlar dünyada hala yaygın değil ve çalışmaların sonuçları gün geçtikçe kaydediliyor. Yani söylediği gibi mühendisliğimiz bu alanda gelişmeye devam ediyor.

Gelinen noktada mucidin bir asır önceden yaptığı çağrıyı duymamamız için bir neden yok. Bilimin ve fikir adamlarının ışığında ticari kaygıları bir felakete sebebiyet vermeden kenara bırakmak, meselelerin karşısında Alexander Graham Bell gibi insanların düşünceleriyle şapkamızı çıkartıp daha iyisi için çalışmamız gerekiyor.

Kaynak : webtekno

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Çok Okunan Yazılar